26 Şubat 2015 Perşembe

Hayalet Sevgilim...

Ruhumun derinliklerinde hayal kuruyorum
Hayallerimde sen...
Oysa henüz kim olduğunu bile bilmiyorum
Hayalini kurarak mutlu oluyorum.
Sahi Sen! gerçek olacak mısın? bir gün...
Yada gerçek olduğunda hayal ettiğim gibi mi? olacaksın

Sorular bir yana da...
Hayalini kurmak bile mutlu ediyor beni.
Daha seninle karşılaşmadan aşık oluyorum hayaline.
Seviyorum hayalini.
Özlüyorum bile bazen hayalini.
Ne Hayal'miş arkadaş diyorum sonra kendi kendime...
Ya birde gerçek olsan neler olur kim bilir.
Kızma bana olur mu?
Daha Seni tanımadan Aşık oldum diye.
Üzme beni olur mu?
Seni bu kadar çok sevdim diye...
Hor görme beni ne olur...
Daha seni tanımadan gönlümü verdim diye...

Kalbimin sahibi oldun daha şimdiden biliyor musun?
Kalbimi verdim diye dışarıda koyma onu.
Al yüreğinin üzerine koy.
Hatta ne yapmanı isterim biliyor musun?
Al o kalbimi; yüreğinle öyle bütünleştir ki;
Kendi kalbinle bütünleşsin iyice.
Ayrı görme ikisini birbirinden
Çünkü; o kalpte senin için atıyor...

Hayalet Sevgilim...

HoMeRoS

16 Şubat 2011 Çarşamba

haytın ta kendiSi...

Yıllar önceydi daha liseye yeni başlamıştık. büyük bir işti o zamanlar liseye gidebilmek. çünkü benim köyümde kimse okumazdı kolay kolay. sonra bir iki yıl derken bir baktık lise bitecek. üçüncü sınıf olmuşuz. iki yıl önce liseye gitmek büyük bir başarıydı ama artık liseyi okumuş olmanın hiçbir ayrıcalığı yoktu. sırada üniversite vardı. muhakkak üniversieyi kazanmalıydık. çünkü şartlar o kadar kolay değildi. kazanamazssak okul bittikten sonra çok zor olacaktı kazanmak. sonra bir baktık üniversiteyi kazanmışız. hemde anadolu üniversitesini. kazandığımız zaman ayrıcalıklı olmuştuk biraz. artık üniversite okuyoduk ne de olsa. sonra bir, iki, üç, dedik dörtte bitecekti bitmedi. 4.5 da biecekti artık. zaten üniversite okumanın ayrıcalığıda kalmamışken okulu uzatmak hiçte iyiye alamet değildi bizim köyde. bu arada 4 derken arada birde kpss denen bir sınav varmış atanabilmek için. bir gün geldi ona da girdik çıktık. eh fena değildi ama ilk atamalarda tercih yapamayacaktım. derken 4.5 oldu okulu bitirdik. diplomayı elimize verdiler ama hala pek bir şey değişmedi. çünkü okumuş olmanın bir anlamıyoktu benim ülkemde. benim ülkemde işe yerleşmenin önemi vardı. ve diplomalı işsizler o kadar çoktu ki hiçte kolay değildi işe başlamak. 16 yıl okul hayatından sonra çok aşırı düzeyde bişey değişmeyince şimdi diyorum ki 1.5 yılda yüksek lisans ypmaya değermi. ve içimden bir ses farkedilecek bişey değişmeyecek diyor. taaki birgün emekli olana kadar. ondan sonra dokluk yapsak belki değişir ama dokluğada gücüm yetermi bilmiyorum doğrusu.

23 Ocak 2011 Pazar

Dostlarım ve Yalnızlığım

Yalnızlık hiç kimsenin istemeyeceği bir şeydir aslında. İnsan nasıl yalnız kalabilir ki? Geriye doğru bakabilmek yeter aslında yalnız kalamayacağımızı anlamamız için. Çünkü hatıralarımızda, anılarımızda en güzel zamanlar sevdiklerimizle, dostlarımızla birlikte geçirdiğimiz zamanlardır. Oysa yalnız kaldığımızda hüzünleniriz çoğu zaman.



En güzel zamanlarımız dostlarımızla, sevdiklerimizle birlikte olduğumuz zamanlardır. Oysa her yalnız kalışımızda hüzünleniriz. Çünkü yalnızlık zordur ve üzer insanı. Çevremize baktığımız zaman bunun farkına varırız aslında. Sokakta ya da caddede nerede olursa olsun çevremize baktığımızda arkadaşlarıyla, dostlarıyla birlikte gezen insanlar sevinçlidir. Yüzlerinde çevreye neşe saçan bir tebessüm vardır her zaman. Oysa tek başına gezen birisi hüzünlüdür çoğu zaman. Kim bilir belki de üzülecek bir nedeni bile yoktur kendince. Ama yalnızlık üzer onu farkında olmasa bile.



En çok mutlu olduğumuz zamanları hatırlayalım şöyle bir... Sizde fark etmişsinizdir, aslında en mutlu anlarımızda çevremiz sevdiklerimizle doludur. Belki birileri diyecek şimdi mutluyuz onun için çevremiz kalabalık ya da tam tersi hüzünlüyüz ondandır çevremizde kimsenin olmayışı. Elbette bu da bir bakış açısıdır. Sonuçta günümüz dünyası doğru olsa da olmasa da insanların bakış açılarına saygılı. Oysa benim gözlemlerim ve deneyimlerim hiçte öyle söylemiyor. Çünkü insanların tek başlarına kaldıkları zaman çok kolay hüzünlendiklerini ve üzülmeye yatkın olduklarını görmek hiçte zor değildir. Tek başımıza kaldığımız zaman ilk başlarda mutlu olsak bile hüzünlenmemiz uzun sürmez. Ya da hüzünlüysek; zaten hüzünlüysek mutlu olmak o kadar zordur ki tek başımıza, daha da hüzünlenmezsek daha iyidir çoğu zaman. Oysa sevdiklerimizle birlikte olduğumuz zaman öyle midir? Tabi ki öyle değildir. Sevdiklerimizle birlikte olduğumuz zamanlar hüzünlerimiz azalır. Mutluluklarımızsa tam tersi çoğalır. Bu durumu destekleyecek bir de sözümüz vardır. Mutluluklar paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır diye.



Bazen o kadar çok üzgün oluruz ki... Nasıl başa çıkacağımızı bilemeyiz. Her kim olursa olsun birisi geldiği zaman söylediğimiz söz yalnız kalmak istiyorumdur. Bu söz yalnız kaldığımız zaman acımızın hafiflediği için değildir oysa. Hiç fark etmedik değil mi daha önce ama bu söz acımızı doyasıya yaşayabilmek içindir. Bu gibi sözler genellikle ya çok sevdiğimiz bir şeyi ya da çok değerli bir şeyi kaybettiğimizde dökülür dilimizden. Bunu söyleme sebebimizse mutluluğunu doyasıya yaşayamadık hiç olmazsa acısını doyasıya yaşayalımdan ibarettir. Yoksa yalnız kalmak acımızı hafiflettiği için değildir.



Ne kadar üzgün olsak ta, acımız ne kadar büyük olsa da; bir dost, bir sevdiğimiz yanımızda olduğu zaman azalıverir acılarımız hüzünlerimiz. Çevremiz dostlarımızla, sevdiklerimizle dolu olduğu zaman acılarımız dağılır, hüzünlerimiz yok oluverir. Benim yazacaklarım bu kadar sanırım. Siz değerli insanlar sevdiklerinizle ve dostlarınızla birlikte olmanız dileğiyle…



Ömer Osman ŞAHİN

23 Ocak 2011

22:20

4 Kasım 2009 Çarşamba

OYSA HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ

Herkes öldürür sevdiğini
Kulak verin bu dediklerime.
Kimi bir bakış ile yapar bunu kimi dalkavukça sözlerle.
Korkaklar öpücük ile öldürür,yürekliler kılıç darbeleriyle.
Kimi gençken öldürür sevdiğini kimi yaşlı iken.
Şevhetli ellerle boğar kimi,kimi altın'dan ellerle.
Merhametli kişi bıçak kullanır çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi yeterince sevmez, kimi fazla sever... kimi satar kimi de satın alır.
Kimi gözyaşı döker öldürürken,kimi kılı kıpırdamadan
Çünkü herkes öldürür sevdiğini ama herkes öldürdü diye ölmez...

Divane Aşıklar(Zannedenler)!!!

Yıllarca emek verilen, kendiğimizi adadığımız onca şeyler vardır belkide. Neye ne kadar emek vermiş isek değeri de o kadardır aslında. Aşk denilen şeyde bununun gibidir. Kaldıki ilk görüşde aşk diye bir şey olduğuna inanan biride değilimdir. Bu olsa olsa bir hoşlanmadır karşı cinsden. Ya da biraz daha daraltalım aşık olunulduğu sanılan kişiden. Aşk öyle hemencecik yaşanabilen birşey de değildir zaten. Aşk için emek lazımdır. Aşk için değer vermek vardır. Verilen her emek bizim emek verdiğimiz şaye daha çok bağlanmamıza sebep olmaktadır. Bundan doğal bişeyde yoktur. Kaldı ki böyle olunca insan değerli bir şeyini kaybetmek istememekttedir. Oysa kısa zamanda elde edilen değerlerin kaybını umursamayız bile çoğu zaman. Zaten emek verilmemiştir ki bir deder de taşımamaktadır. Bir anlık hevesti der geçeriz. Niye! emek vermedik ki zaten. Oysa yıllarımızı verdiğimiz değerler vardır. İşte onları kaybetmek varya insanın en son istediği şeydir belkide, Ya da hiç istemeyceği bir durum. Hani sen ilk görüşte aşık olmuştun. hani aşklar hep aynıydı. Niye birini kaybedince sadece boşver zaten başlamımıştı bile diyosun. diğerinde ise yılarını verdiğin için yıkılıyosun. Sorarım niye. Hani aşklarının bir farkı yoktu. hani hepsi aynıydı. Değil işte sende gördün. Aşk denilen şey tutulmaktır zaten. Bağlanmaktır o şeye. Bu şey sadece karşı cins de değildir. tutulmak öyle şeydir ki neye daha çok emek verirsen ona tutulursun. bu bir insan olmak zorunda da değildir.

12 Eylül 2009 Cumartesi

Yaşamadık hiç bişey, Geçmedi aramızda hiçbişey

Bazen canı sıkılır insanın geriye doğru döner bakar yaşanmışlıklarına. Yaşananlar güzelse ne ala! Yaşanmıştır dolu dizgin. Ya yaşananlar güzel değilse işte o zaman vur kadehin dibine. Tabi birde kendi kendimize yaşadıklarımız vardır. Onunla aramızda hiç birşey geçmemiştir. Ne yaşamışsak kendi kendimize yaşamışızdır.

Her sevdanın sonunda, her seviginin sonunda uğradığımız hayal kırıklıkları bizi küstürür yeni sevdalara. Sevmemeye söz vermişizdir kendi kendimize. Oysa hiçbir zaman tutulamaz böyle sözler. Tutamayız sözümüzü sonunda kırılmışlıklar üzüntüler olacağını bile bile.

Her acı sevdanın sonunda severiz yeniden hiçbirşey olmamışçasına. Sevmemeye yemin etşmişizdir oysa. Tutamayız sözümüzü. Bir umut vardır içimizde belki budur doğru olan diye. Belki bu sevdamız bize mutluluklar getirir diye. Oysa yine hayal kırıklıkları, yine üzüntülere boğulmuşuzdur farkına bile varmadan. Sil baştan geriye sararız kasedi. Ama kaset bazen yan çizer. Sildiğimiz yerler vardır kasatte, oraları tekrar yaşamak istememişizdir. O kısımları silmişizdir kasetten. Sonra bir bakmışızdır ki; yeniden yaşamışızdır sildiğimiz yerleri. Al işte şimdi ne yapacaksın. Sil baştan kasedi yeniden doldurmaya gücün varmıdır. Varsa git yeniden doldur kasedi. Ama! Daha dikkatli olarak. Ya kasedi yeniden doldurmaya güzümüz kalmamışsa? İşte o an yaşamanın bir amacı kalmamıştır demektir. Doldur kadehi usta boş kalmasın. İçilsin bu gece. Sorhoş olunsunki o günden geriye birşey kalmasın uyuşsun ki beynimiz hatırlamayalım neler olup bittiğini. Hatırlamanın bu kadar acı verdiği bir zamanda...

Gün olur asra bedel

Başlık Cengiz AYTMATOV'un bir romanının ismidir.

Zaman bazen geçmek bilmez. Ne kadar zamanın çabucak geçmesini istesekte geçmez zaman. Sıkılıyoruzdur ya on an için zaman geçmeyi bilmez. Aslında zamanın her zaman için aynı şekilde işlediği bir yaşam içerisinde bazen geçmesini istemediğimiz bir zaman dilimi hemencecik akıp gider. Bazense bitsin tükensin dediğimiz zamanlar olur. İşte o zamanlar geçmeyi bilmez zaman. Yazar ne güzel de söylemiş Gün Olur Asra Bedel diye. Öyla olur işte bazen günler bir asır gibi gelir insana, bazense; zaman nehirler gibi coşkun akar. İstemezyiz ya zamanın geçmesini bizin aksimize zaman su gibi akap geçer.

Gün olur asra bedel olur oysa bazı zamanlar. Ne! Zaman geçmek bilir ne de! Hayat çekilir olur. Oysa istediğimiz tek şey tam aksidir. Sonrasında ise çekiliriz köşemize ne zaman veya nerede? yanlış yaptık diye kendimize hesap sorarız. Ne zaman ya da nerede yanlış yaptığımızı bulabildiysek ne ala! Bir daha düşmeyiz en azından aynı hataya. Ya ne zaman ya da nerede yazlış yaptığımızı bulamazsak! İşte o an ipler kopmuş demektir. İstesekte düzeltemeyiz yanlışlarımızı. Hani derler ya "İyi dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur" diye. İşte o an varsa iyi dostlarımız bizim göremediğimiz hatalarımızı düzeltmemize yardımcı olacaklardor. Ya yoksa iyi dostlarımız. Zaten iyi dostumuz yoksa ne anlamı vardır ki yaşamanın.

Gün Olur Asra Bedel demiştir AYTMATOV. Varsa romanı okuyanlar daha iyi anlayacaklardır ne demek olduğunu Gün Olur Asra Bedel'in ne demek olduğunu.

Yazar romanında bir hayatın bittiği bir zamanda cenazenin defin gününü işlemiştir. Yaşanılan bir hayatın sonunda hatırlanmıştır o hayat. İşte o gün Asırlar gibi gelmiştir. İkinci Dünya savaşı zamanını ve yakın zamanşlarda yaşanılan bir hayatı işlemiştir yazar. Geçmeyi bilmez hayat. Çekilelen çileler vardır romanda. Yaşanılan mücadeleler vardır omuz omuza, kol kola insanların birbirlerini satmadığı zamanlardır o zamanlar. Yeri yurdu olmayanlara sahip çıkılır o zamanlarda. Oysa şimdi Ne düşenin dostu vardır, Ne de omuz omuza birbirlerini desteklemeler.

Yazının amacı öznel bir yazı oluşturmaktı lakin Böyle bir ramanın başlığını alıpta ondan bahsetmemekte olmazdı sanırım.