29 Aralık 2008 Pazartesi

Karlı Eskişehir

Karlı Eskişehir

Eskişehir’e daha yeni kış gelmişti. Aralık ayının son haftasıydı. Aralık ayında çırıl çıplak olan Eskişehir kardan elbisesini giymişti.

Her tarafı bembeyaz narin bir kar kaplamıştı. Eskişehir daha bir güzelleşmişti. İnsanlar karın soğuğuna aldırmadan o güzelliği hayran hayran izliyorlardı. İzlemek ne kelimeydi. Karların içinde yürümek İnsanı ayrı bir şekilde mutlu ediyordu. Eskişehir'in ayazı gitmişti. O ayazın yerini bembeyaz, narin, yumuşacık bir elbise gibi kar kaplamıştı.

Pencerenin önünden dışarıyı izlemenin verdiği tat başka bir fiille tadılacak gibi değildi. O güzelim kar yağarken dışarıyı izlemek ne güzeldi. Kar tanelerinin inişlerindeki ahenk İnsanı büyülüyordu adeta. Her kar tanesinin ayrı bir dans ediş şekli vardı. Ama hiçbirisi birbirinin hakkına tecavüz etmiyordu. Birbirlerine dokunmadan, çarpmadan, danslarını ahenkli bir şekilde yapıyorlardı. Her birinin kendi dansları birleştiği zaman da daha güzel bir ahenk oluşuyordu. İnsanlar onları izlemekten hiç mi hiç sıkılmıyorlardı. Sıkılmak da ne kelimeydi. Bu ahenkli dansı izlemeye doyamıyorlardı.

İnsanlar son zamanlarda Eskişehir’in ayazından bıkmışlardı. Sabahların dondurucu ayazı İnsanları daha güne başlarken mutsuz ediyordu. Öğleye doğru hava biraz düzelse de vakit akşama yaklaşırken ayaz yeniden başlıyordu. Akşama doğru başlayan ayaz geceye doğru artarak devam ediyordu. Geceleri ise çekilmez oluyordu. İnsanlar bu durumdan bıkmışlardı. Kar yağsa da şu ayazdan kurtulsak diyorlardı.

Nitekim Eskişehir'e kar yağmıştı. Her taraf gelinlik misali bembeyaz entarisine bürünmüştü. İki gün boyunca kar yağmıştı. Kar yağmıştı ama hiç kimse bu kardan şikayetçi değildi. Sokaklarda İnsanlar daha bir farklı yürüyordu. Adımlar yere daha sağlam basıyordu. Yüzlerdeki ifadeler daha iyiyi anımsatıyordu. Çocuklar... Eski şehirdeki bu kara en çok da çocuklar sevinmişti. Okullar tatil olmuştu. Onlar ki dışarıda kartopu oynuyor, kayak yapıyor, kardan adam yapıyorlardı.

Sokaklar daha farklıydı Eskişehir’de. İnsanlar daha mutluydu. Hele de çocukların mutluluğu çok daha fazlaydı. Onlar çocukluğunu yaşıyorlardı. Mutluydular. Eğleniyorlardı. Ailelerin çocuklarıyla oyun oynamasının zamanı gelmişti belki de. Her zaman işten çocuklarıyla vakit geçiremeyen aileler için tam zamanıydı. Çocuklar mutlu etmek için daha uygun bir zaman bulunamazdı belki de.

Yetişkinler için çocuklaşmanın tam zamanıydı. Onlar ki çocuklarıyla dışarı çıkıp güzelce vakit geçirebilirlerdi. Çocuklarıyla bir çocuk gibi eğlenebilirlerdi. Ancak onların hem çocuk hem de yetişkin gibi davranmaları gerekiyordu. Oyuna dalıp ta çocukların hasta olacak kadar üşütmesine engel olunmalıydı. Çocukları devamlı gözlemlemeli zamanı geldiğinde oyunu bitirmeleri gerekirdi.

Her ne kadar Kar üzerine bu kadar güzel şeylerden bahsetsek de elbette ki birileri için durumu zorlaştırıyordu. Evinde yakacak kömürü olmayan vatandaşlarımız vardı. Onlar ki normal bir günde nasıl ısınacaklarını düşünürken bu kar üzerine durum daha da zorlaşıyordu. Ayrıca evinde doğalgaz olduğu halde faturasını nasıl öderim diyen vatandaşlarımız da vardı. Evlerin içine kadar gelen doğal gazı ödeyememe korkusu, doğal gazın pahalı oluşu, zamların üst üste gelmesi İnsanlarımızı ürkütmüştü. Bu yazı da siyasete girmek tabiî ki amaç değildir. Ve buna müsaitte değildir zaten. Amacım karlı bir Eskişehir’in bende bıraktığı izleri anlatmaya çalışmaktır mümkün olduğunca. Ancak o kadar güzelliği anlatıp da sorunlara değinmemek de haksızlık olurdu.

Eskişehir’de her yeri kar kaplamıştı. Bembeyazdı her taraf. Bembeyaz, yumuşacık, elbisesine bürünmüştü Eskişehir. Akşamın karanlığında bile dışarıdaki karın desenlerine bakmak İnsanın içinde bir mutluluğun yeşermesine yetiyordu.

Karın tadını çıkarmanız dileğiyle…

Ömer Osman ŞAHİN

28 Aralık 2008 Pazar

Ben seni sevdim mi? Sevdim.... Ya sen beni?

Ben Seni Sevdim mi

Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim boz bulanık gençliğimde

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim.... Ya sen beni?

ALINTIDIR

Yokluğumun Resmi


Yokluğumun Resmi

Attığım her adım benden uzakta
Bastığım her yerde yokmuşum meğer
Çırpırnırken 'ben' denilen tuzakta
'ben' bana saplanan okmuşum meğer...

Aklım kumsal iken, ben toz paresi
Çıktıkça yükseğe alçalır oldum
Düşündüm derdimin nedir çaresi
Susarak konuşmak, sonunda buldum...

Esrarlı vuslata bir adım kala
Hasretin vecdiyle, ben kement attım
Deryada boğulmak ne güzel bela
Battıkça kurtuldum, çıktıkça battım...

Görünmez cevheri buldum diyerek
Körlüğü kör ettim, deli bir taşla
Bilmeyi bilmeden, bildim diyerek
Boşluğu doldurdum, dolu bir boşla...

Nasılların sebebini sorarken
Sualimi cevapladım 'niçin'de
Çokluğumda yokluğumu ararken
Yalnız kaldım yığınların içinde...

Satır satır böldü beni heceler
Her kırkımı, kırka yardım savuştum
Boşluğumu kucakladı geceler
Sessizlikte, gürültüyle boğuştum...

Var'da yoku, haykırırken her seda
Aklım ki, aklımı başımdan aldı
O'na gidiyorum, bana elveda
Sonsuz olan sona, bir nefes kaldı.

ALINTIDIR

20 Aralık 2008 Cumartesi

İlk Aşkım Sen...

İLK AŞKIMIN ÜZERİNE

Seninle ilk karşılaştığımızda benim için sadece sıradan birisiydin. Aradan günler aylar geçse de bir şey değişmemişti. Ancak bir gün seni yine görmüştüm. İşte o gün aklıma düşmüştün. Kafamda durmadan seni hayal edip seni düşünüyordum.

Artık aklımdaydın. Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmıyordun. Yeni bir aşkın başlangıcıydı bu. Ancak memleketten ayrılmak zorundaydım. Üniversiteyi kazanmıştım. Okula gitmem gerekiyordu. Artık seni senden uzaklarda düşünecektim.

Okulum başlamıştı ve ben okuldaydım. Yaklaşık üç ay kadar seni görememiştim. Sonunda memlekete dönecektim. İçimde bir umut bir mutluluk vardı. Seni görecektim. Memlekete gitmek üzere yollara düştüm. Uzun bir yolculuğun sonunda evdeydim. Evdeydim ama seni görmeyi o kadar çok istiyordum ki evde olmanın bir anlamı yoktu sanki seni görmeden. Bayram tatiliydi. Ablam evlenecekti.

Çoğu akrabaya yakınlara köylüye davetiyeler gönderilmişti. Evde bir düğün telaşı vardı. Sonraları öğrendim ki size davetiye daha gönderilmemişti. Bu benim için çok önemliydi. Davetiyeyi size ben götürmek istiyordum. Evdekilere söyleyince telaşlarından bir şey düşünmeden olur demişlerdi. Davetiyeyi size götürürken çok heyecanlıydım.

Elimde bir düğün davetiyesiyle sizdeydim işte. Seni görmek ne kadar güzeldi. Seni senden habersiz sevmek nasıl bir şeydi. Seni gördüğümde sanki dünyalar benim olmuştu. Çok sevdiği bir hediyeyi alan çocuk gibi seviniyordum. O gün aklımdaki sen artık kalbime de girmiştin. Sizde bir müddet oturduktan sonra kalkmamıştım. Ama seni görmenin mutluluğuyla ayrılıyordum senin yanından. Düğünde tekrar görüşebilmenin umudu ve sevinciyle ayrılıyordum sizden.

Aradan birkaç gün geçmiş ve düğün günü gelmişti. Sizin geldiğinizde en çok ben sevinmiştim. İşte sen gelmiştin. Her şeyden çok sevdiğim sen bizdeydin. Benim için müthiş bir duyguydu. Çünkü sana âşık olmuştum.

Düğün telaşıyla sizinle pek ilgilenememiştim. Kısa bir süreliğine hal hatır sormuş ve biraz öylece konuşmuştuk. Düğün gününü sonuna gelmiştik. Davetliler yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Yakın akrabalarda gitmeye başlamıştı. Evde birkaç misafir ve siz vardınız. Sizde gidecektiniz. Gitmemeniz için ne kadar ısrar ettiysek (en çok de ben) gidiyordunuz.

Akşam olunca sanki ev bomboş gibiydi. Ortalıkta sessizlik hakim olmuş herkes dalıp gitmişti bir yerlere. Benim aklımda ise sen vardın. Durmadan seni düşünür olmuştum. Sonra bir mesaj geldi. Mesajın senden geldiğini görünce çok sevinmiştim. O az önceki sessizlik dağılmıştı benim için. O an yanımda olmanı yüz yüze konuşabilmeyi çok isterdim. Ancak mesajlaşmakta beni mutlu etmeye yetiyordu. Seni içimde, gönlümde hissediyordum.

İzin bitmişti bense Eskişehir’e dönüyordum. Senden uzaklara gitmek benim içimi yakıyordu ama gitmem gerekiyordum. Eskişehir’e gelmiştim. Günler yavaş yavaş geçiyordu. Bense seni daha çok düşünür olmuştum. Durmadan seni düşünüyordum. Seni aramak istiyordum ama birazda çekimser davranıyordum. Seni ne kadar çok sevsem de senin bundan haberin yoktu. Sonunda dayanamayıp aramıştım. Her akşam seni arar olmuştum. Seninle konuşurken saatler ne kadarda çabuk geçiyordu. Hiç istemiyordum zamanın geçmesini.
Aradan günler geçiyordu bense seni daha çok özlüyordum. Kalbimdeki, gönlümdeki yerin gün geçtikçe büyüyordu. Bir gün kalbimin seninle dolduğunu fark ettim. Sana söylemezsem patlayacaktı adeta. Günler boyunca bazen telefonda bazen msn de görüşmüştük. Sana seni sevdiğimi söylemek kolay olmamıştı. Seni kaybetme riski içimi kemiriyordu. Kaç defa seni seviyorum demek istesem de söyleyemiyordum. Nasıl olduğunu bende anlamadan bir gün söylemeyi başarabilmiştim. Seni seviyorum diyebilmiştim. Söylemiştim söylemesine de sen ne diyecektin. Sen bende seni seviyorum diyebilecek miydin? Diyememiştin. Bende seni seviyorum diyememiştin. Olmaz yapamam demiştin. Bir şey yapmana gerek yoktu ki. Neticede olmamıştı. O gün benim için güzel başlayan ancak berbat biten bir gündü. Gün boyu seni düşünmüştüm. Akşam olunca hüzünlerim daha da artmıştı. Bende bir bitkinlik vardı. Yorulmuştum. Hiç bir şey yapamıyordum yaptığım tek şey seni düşündükçe hüzünlenmekti.

Geçen her günde seni düşünmeden geçen bir anım bile yoktu. Hep seni düşünür olmuştum. Sensiz geçen günler yüreğimi dağlıyordu. Yüreğim yanıyordu. Kor gibi ateşler yüreğimi yakıyordu. Yok yok yüreğim adeta söndürülmesi imkansız olan bir ateşin içine atılmıştı. Yüreğimin acısıyla bende yanıp kül oluyordum adeta. Günlerim böyle geçiyordu.

Geçen günler yüreğimin acısını dindirememişti. Seni tekrar arayıp konuşmak istiyordum. Sevdamı sonuna kadar anlatmak istiyordum. Ama sana ulaşmak ne mümkün. Telefonların kapalıydı hep. Ne zaman arasam ulaşılamıyordu. Arada sırada mesaj atıyordum sesli mesaj bırakıyordum. Bunlarda bir şeyi değiştirmiyordu.

Günler geçtikçe bende acılarımın içinde boğuluyordum. …# Durmadan aşkı düşünür içinde boğulurum. Bir gün derste telefonuma bir mesaj gelmişti. İyi hatırlıyorum İngilizce dersiydi. Mesajın senden geldiğini görünce içimde tarifi mümkün olmayan bir mutluluk doğmuştu. Ancak bu mutluluk bu sevinç sadece mesajı okuyana kadar sürecekmiş. Mesajı okuduğumda dünyalarım yıkılmıştı. İnanamamıştım tekrar tekrar okumuştum ama gerçekti. Seni kaybettiğimi yazıyordu bu mesaj.

O gün o mesajdan sonra ne kadar üzüldüğümü bir ben bilirim. Birde yaradan. Böyle bitmemeliydi ben seni o kadar severken sana deliler gibi âşıkken senin benden uzaklaşman benim için çok kötü bir durumdu.

Aradan günler aylar geçti ne seni aramaya cesaret ediyordum. Ne de senden bir haber alabiliyordum. Günlerim yüreğimdeki acımı yaşayarak geçiyordu.

Uzun zaman geçmişti artık senden umudu kesmişken. Sensizliğe birazcık da olsa alışmışken bir gün tesadüfen görüşmüştük. Sana karşı ifadelerimde çok çekimserdim. Ve bu beni çok etkiliyordu. Bu günden sonra zaman zaman görüşmeye başlamıştık. Bu görüşmeler beni mutlu ediyordu. Benim için umut demekti. Seni tamamen kaybetmediğimin bir göstergesiydi. Her ne kadar seni sevsem de görüşmelerimiz senin için iki arkadaş gibiydi. İki dost gibiydi. Oysa âşık olan birisi nasıl âşık olduğu kişiyle arkadaş olabilirdi ki.

Bu arada uzun zaman geçmişti. Ben ikinci sınıfı bitirmiştim. Seninle de uzun zamandır ara sırada da olsa görüşüyorduk. Eve gelince seninle tekrar bu konuyu konuşmak istiyordum. Seninle görüşmeler bana acı vermeye başlamıştı. Senin için bir arkadaştım sadece. Sen ise benim için her şeyimdin. İlk aşkımdın. Bir tanemdin. Her şeyden çok sevdiğim gönlümü, yüreğimi verdiğim kişiydin. Durum böyle olunca seninle görüşmelerimde sanki o kişi ben olmuyordum. Olamıyordum. Sana bu kadar yakınken senden çok uzak olmak acı veriyordu.
Artık ya sana senini seviyorum diyebilmeliydim ya da senden uzaklarda yarama taş bağlamalıydım.

Eve geldiğimde ilk işim çalıştığın yere gitmek oldu. Ancak işi bırakmıştın. Görüşememiştik. Oysa evinizde 200 metre ilerde bir yerdeydi. Evinizin yakınlarına kadar gelmiştim ama içeri girmeye cesaret edemiyordum. Bu birkaç defa oldu. Seninle görüşmek için kaç defa yollara düşsem de olmuyordu. Evinize girmeye cesaret edemiyordum. Bu durumdan da bıkmıştım. Seninle görüşmek zorundaydım. Ne olursa olsun konuşmam gerekiyordu. Son derece kararlı bir şekilde evinize geldim. Bir müddet salonda oturdum ama sen ortalıkta yoktun. Yine görüşememiştim.

Zaman zaman size geliyordum ama seni göremeden tekrar geri dönüyordum. Sonraları öğrendim ki şehir dışındaymışsın.

Yaz sezonu da hiçbir şey yapmadan geçiyordu. Okul başlamadan 1 hafta önce İstanbul’a gittim. Ders kayıtları da başlamak üzereydi. İstanbul’dayken birkaç defa internet kafeye gitmiştim. Ders kaydı ile uğraşıyordum. Yine bir gün internette msn i açtığımda senin yazdığını gördüm. Yine uzaklardan gelen birkaç satırla sevinmeyi başarmıştım. Cevap yazdıktan sonra çıktım. İstanbul’da ablamlardaydım. Dünyalar tatlısı bir yeğenim vardı. Onunla vakit geçiriyordum. İkindin üzeri onu gezdirmekten keyif alırdım. İstanbul’dan da ayrılmam gerekiyordu. Ver elini Eskişehir.

Eskişehir’deyken de birkaç defa görüşmüştük. Sonra sende aydından memlekete gitmiştin. Artık görüşme umudu da kalmamıştı.

Sana ilk âşık olduğum zamandan itibaren yaklaşık iki yıl geçmişti. Ara sıra seni unutmak için çabalıyordum. Biliyordum aslında seni hiçbir zaman unutamayacağımı. Zamanla alışıyordum sensizliğe ama sanki beni unutamazsın der gibi yine görüşüyorduk. Ansızın habersizce görüşüyorduk.

Seni ne kadar çok sevsem de yorulmuştum seni sevmekten. Aslında seni sevmekten yorulmamıştım da sensizliğin acısı bitirmişti beni. Her geçen gün içimi kemiriyordu.

Seni ne kadar unutmak istesem de unutamıyordum işte. Yine belli bir süre sonra bir gün msn i açtığımda hemen sende açmıştın. Sana olan sevdam o kadar büyüktü ki acısıyla da olsa seni seviyordum. Yine seninle görüşmek beni sevindirmişti. Bilmiyordum ki seni tamamen kaybetmek üzere olduğumu söyleyeceğini.

Ben ilk başlarda bundan habersiz olsam da son msn de görüşmemizdi bu. Biraz yazdıktan sonra ansızın bir cümlede evleneceğim galiba yazıyordu. Evlenecek miydin galiba mıydı onu da bilmiyordum ya neyse. Bu söz beni tekrar acılar içine atmıştı. Oysa seni unutmak için o kadar çabalamıştım. Yinede olmamıştı. Seni kaybetmek üzereydim. Hem de bu defa gerçekten geri dönüşü olmayacaktı. Sana olan duygularımı bile tam olarak anlatamamıştım daha. Ama artık her şeyi bilmen gerekiyordu. İçimdeki o koca sevdanın ayrıntılarını da bilmen gerekiyordu. Sana olan aşkımı, ilk günden o güne kadarki yaşadıklarımı anlattım işte. Bu anlatma o kadar da kolay değildi aslında. Sana yazarken ellerim titriyordu. Yazamıyordum adeta. Zorda olsa anlattım ve vedalaştık.

Bu günler benim için eskiden yaşadığım acıların tamamının toplamından daha çok acıydı. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Seni böylece kaybedemezdim. Önce ablama anlattım bir şey çıkmadı. Sonra aileme haber vermeye karar verdim. Onlara da anlattım her şeyi. Seni ne kadar sevdiğimi anlatmaya çalıştım. Artık sanki içimde bir hafiflik vardı. Sonunda bir şeyleri değiştirmek için elimden geldiğince çabalamıştım. Herkese ne olursa olsun 1 hafta sonra bana haber vermelerini söyledim. O hafta sınav haftamdı. İlk vizeler başlamıştı. Vizelere de tam konsantre olamıyordum. Çalışırken konsantre olamasam da sınavlarda dikkatimi toplayabiliyordum. Sonuçlar fena sayılmazdı. Evi aradığımda artık seni tamamen kaybettiğimi anladım. Yoktun işte o kos koca aşkım hiçbir şeyi değiştirmemişti. Artık yapacak tek şey vardı son defa seninle görüşüp vedalaşmak ve hayatında mutluluklar dilemek. Seninle vedalaşamamıştım bile. Telefonla da ulaşamıyordum. Sadece bir mesajla ne kadar veda edilebilirse o kadar vedalaşmıştım.

O günden sonra hayatımı değiştirmeye karar verdim. O güne kadar bütün hayallerimde sen vardın. Her şeyimi sen varmışın gibi planlamıştım. Ama artık yoktun. Yeniden bir plan yapmam gerekiyordu. Yeni bir plan kurmak içinde sen olmadan kolay olmasa da bunu yapmak zorundaydım. Nihayet yeni bir plan şekillenmişti kafamda. Artık onu uygulamak için çabalıyorum. Her ne kadar hayallerimde sen olmasan da sen her zaman kalbimde olacaksın. Biliyorum ki ne olursa olsun ne neler değişirse değişsin sen her zaman kalbimde olacaksın.

Bir gün benim seni sevdiğim gibi birisi de beni severse o zaman çok mutlu olacağım.

Sana buradan tekrar sevgileri iletip. Hayatında mutluluklar diliyorum.

Bu gün buraya 2 yılımı sığdırmaya çalıştım ama ne fayda. Herkes bilir ki bir aşkı anlatmaya ne kelimeler yeter. Ne de sayfalar. Aşkı anlatmaya kelimeler kifayetsizdir. Dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Okuduğunuz için teşekkür ederim.

(21.12.2008 bitiş saati 23:40 )


ÖMER OSMAN ŞAHİN…

7 Aralık 2008 Pazar

Bilge Kağanın Ulusuna Seslenişi

SEÇİLMİŞLERE SESLENİŞ


“Ben Tanrı’ya benzer, Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irade ettiği için, hakanlık tahtına oturdum. Ey! Milletim, ey hanedanım! Sözlerimi dikkatle dinleyin!

İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tabidir. Bu günkü gibi kargaşa olmaksızın Türk Hakanı Ötüken’de oturursa, Türk yurduna sıkıntı olmaz. Ben Ötüken’de oturarak yurdumu yönettim. Çinlilerin altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı sözüne, değerli hediyesine kapılmadım. Bunlara kapılan ne kadar Türk’ün can verdiğini, Çin boyunduruğuna düştüğünü unutmadım. Tanrı yardım etti, Türk Hakanı oldum. Dağılmış milletimi bir araya topladım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi çoğalttım. Atalarım Bumin Kağan’a, İstemi Kağan’a layık bir oğul olmaya çalıştım.

Atalarım Türk yurdunu öyle sıkı tuttular, öyle bilgelikle, öyle güzel törelerle yönettiler ki, Türk milleti bahtiyar oldu. Onların ölümlerine candan ağladı. Atalarıma tabi olan bütün yabancı milletler, Çinliler, Tibetliler, Moğollar bile onların çağında yaşadıkları mutlu hayatı unutmadılar. Atalarım o kadar ünlü hakanlardı. Sonradan bilgisiz ve kötü hakanlar Ulu Türk tahtına oturdular. Onların kötü idaresi ve Çinlilerin hileleri yüzünden Türk milleti zengin ülkelerini kaybetti. Türk Hakanlarının cihanı tutan ünleri geçmişe karıştı.

Bu yüzden, Çinlilere beylik olan Türk kişizadeleri köle, Türk kızları cariye oldu. Türk beyleri şanlı isimlerini bıraktı, Çince isimler kullanmaya başladı. Doğu Türkleri, Çin Hakanına tabi olup 50 yıl onun acıklı ve utandırıcı idaresinde yaşadı.

Fakat Gök Tanrı Türk’ün bu haline acıdı. Türk milleti yok olmasın, eskisi gibi cihanın en yüce milleti olsun diye babam İlteriş Kağan’la anam El-Bilge Hatun’u Türklere hakan kıldı. Tanrı güç verdi, babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu. Düşmanlar, kurt önünden kaçan koyunlar gibi dağılıp gitti. Hakan babam, doğudan batıya at koşturup Türk milletini tekrar topladı, birleştirdi, Türk devletini diriltti.

Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe bil ki, Türk milleti, Türk Yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk milleti! Kendine dön! Su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol!

Ey milletim! Bil ki ben, zengin ve parlak bir millete Hakan olmadım. Zayıf ve zavallı bir milletin başına geçip tahta oturdum. Kardeşim Kül Tigin ve yeğenlerim olan iki prensle and içtik; babamın, amcamın hayatlarını verdikleri millet uğruna biz de bütün gücümüzle çalıştık.

Başına geçtiğim Türk milletinin birliği ve yüceliği için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Ölesiye, bitesiye çalıştım. Tanrı yardım etti, bahtım yar oldu, yoksul milletimi zengin ettim, Türk milletini bütün milletlerden üstün kıldım”